İsviçre’de faaliyetlerini yürüten Luvi Araştırmaları Vakfı, Batı Anadolu’da Orta ve Geç Tunç Çağı’na tarihlenen 483 önemli yerleşimle ilgili kapsamlı bilgiler sunan, açık erişimli yeni bir veri tabanı ve interaktif harita yayımladı.
Vakfın, “Tunç Çağı’na İnteraktif Bir Bakış” başlığıyla yayımladığı çalışmada arkeolojik alanların isimleri, temel literatür referansları gibi ayrıntılı bilgiler yer alıyor.
Semantik ağ teknolojilerinden de yararlanılan çalışmada, Vakfın sahip olduğu veri seti Pleiades, Wikidata ve Dbpedia gibi harici internet veri kaynaklarına bağlanarak araştırmacılar ve kurumlar arası veri paylaşımı teşvik ediliyor.
Kullanıcılar, etkileşimli haritayla bu antik yerleşimlerin coğrafi konumlarında dinamik olarak gezinebiliyor.
Çalışmada görüşlerine yer verilen Luvi Araştırmaları Vakfı Başkanı ve Jeoarkeolog Eberhard Zangger, Tunç Çağı’ndaki Miken kültürünün ve İç Anadolu’daki Hitit İmparatorluğu’nun uzun zamandır iyi bir şekilde belgelendiğini ancak Türkiye’nin batı bölgesinin aynı dönemde ana akım tarih yazımı tarafından “göçebe kabilelerin seyrek şekilde yaşadığı kültürel bir boşluk” olarak algılandığını belirtti.
Zangger, “Günümüzde bu yanlış kanı artık yıkılmıştır. Yüzlerce büyük ve kalıcı yerleşim, Luvilerin yaşadığı bölge için önemli bir ekonomik ve siyasi aktör olduğunu ve Luvilerin Milattan Önce (MÖ) 1200 civarında Tunç Çağı’nın dramatik çöküşünü etkilemiş olabileceğini gösteriyor.” ifadelerini kullandı.
“Bu kazılar, Türkiye’nin zengin tarihini daha iyi anlamamızı sağlayacak ve küresel ilgiyi çekecektir”
Vakfın 2014’te kurulduğunu anlatan Zangger, İsviçre merkezli, bağımsız ve kar amacı gütmeyen bir kuruluş olduklarını belirtti.
Luvi kültürünün antik Anadolu tarihi bağlamında büyük öneme sahip olduğunu vurgulayan Zangger, “MÖ 1200 civarında Doğu Akdeniz’deki bilinen kültürlerin bir haritasını incelersek Türkiye’nin batı kısmının belirgin şekilde boş kaldığını görüyoruz. Miken uygarlığı, birkaç izole liman dışında Anadolu ana karasına neredeyse hiç dokunmamıştır. Hititler ise belirli dönemlerde Batı Anadolu’da kontrol sağlayabilmiş, esas olarak İç Anadolu’ya odaklanmıştır ancak doğal kaynaklar açısından zengin, verimli Batı Anadolu, tarihi manzarada önemli bir rol oynamıştır.” ifadelerini kullandı.
Zangger, Luviler hakkındaki son çalışmaların, tarih anlayışlarını önemli ölçüde yeniden şekillendirdiğini ve uzun süredir var olan birçok yanlış anlamayı düzelttiğini kaydetti.
Antik Çağ çalışmalarının, özellikle sanat tarihi ve klasik filoloji gibi alanların tarihsel olarak 18. ve 19. yüzyıllarda ortaya çıkan Yunan hayranlığından etkilendiğine dikkati çeken Zangger, o dönemlerde Batı Avrupalı bilim insanlarının arkeolojik çalışmalarının genellikle Avrupa hakimiyetini meşrulaştırmayı, Batı üstünlüğü kavramını güçlendirmeyi ve sömürgecilik döneminde yabancı kültürlerin sömürülmesini haklı çıkarmayı amaçladığını belirtti.
Zangger, “Bu bakış açısı, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı siyasi olarak parçalanmış bir Avrupa’yı birleştirmeye yardımcı oldu. Bu modası geçmiş değerler, büyük ölçüde saygınlığını yitirmiş olsa da bu dönemde kurulan sistem ve paradigmaların çoğu, özellikle ders kitaplarında yaşamaya devam ediyor. Luvi kültürüne ilişkin çalışmalar ise temelde farklı bir yaklaşım sergilemektedir. Bu çalışmalar doğa bilimlerine dayanıyor ve arkeolojiyi tarihsel olarak etkilemiş ön yargılardan uzaktırlar. Vakfın çalışmaları sonucunda artık MÖ 1200 civarında Doğu Akdeniz’de neler yaşandığına dair daha net bir resme sahibiz.” değerlendirmesinde bulundu.
Özgün Anadolu kültürlerine ilginin artmasıyla bu arkeolojik alanları korumada benzersiz zorlukların ortaya çıktığını kaydeden Zangger, “Son 10 yıldır yaptığımız araştırmalar, Truva Savaşı (MÖ 12. veya 13. yüzyıllar) zamanına tarihlenen Batı Anadolu’daki Tunç Çağı yerleşim alanlarını belgeledi. Bu araştırmalar, bazıları 5 bin yıl boyunca iskan görmüş, en az 483 büyük yerleşim yeri ile müreffeh bir Tunç Çağı kültürüne işaret etmektedir.” ifadelerine yer verdi.
Zangger, seçilmiş alanların kazılmasının MÖ 12. ve 13. yüzyıl hakkında önemli bilgiler sağlayabileceğine işaret ederek o döneme ait bilinen tek kraliyet merkezinin Truva ancak farklı bir krallık merkezi bulmanın da mümkün olduğunun altını çizdi.
“Bu kazılar, Türkiye’nin zengin tarihini daha iyi anlamamızı sağlayacak ve küresel ilgiyi çekecektir.” değerlendirmesinde bulunan Zangger, bu alanların keşfinin, Doğu Akdeniz’in kültürel gelişimine ve Avrupa’da belirleyici etkisi olan mirasa ışık tutacağını ifade etti.
Zangger, şunları kaydetti:
“Türkiye’nin muazzam arkeolojik mirası göz önüne alındığında Luviler ve Hititler üzerine araştırma olanakları gerçekten sınırsız. Bölgedeki mevcut kazıların çoğu öncelikli olarak Yunan ve Roma yerlerine odaklandığından, hala birçok önemli keşfin bizi beklediğine inanıyorum. Tunç Çağı Anadolu kültürlerine ilişkin anlayışımız sınırlı olsa da bölgenin büyük arkeolojik gizemlerine dair bazı ilgi çekici ipuçlarına sahibiz. Teknolojideki gelişmeler, yaklaşımımızı kökten değiştiriyor. Artık çeşitli yerleri incelemek için dron ve helikopterlerle hava araştırmaları yapabiliyoruz. Gerekli izinleri alırsak bu ilk tetkikler çığır açan bulgulara yol açabilir. Örneğin, şehrin sınırlarının nereye kadar uzandığını belirlemek için Truva Ovası’nı hava yöntemleri kullanarak tarayabiliriz. Ayrıca Yazılıkaya Açıkhava Tapınağı’nın fotogrametrik modelini sadece birkaç gün içinde bir dronla oluşturabiliriz. Bu modern teknikleri kullanarak Türkiye’nin zengin kültürel tarihinin görünürlüğünü, iyi bilinen Yunan-Roma yerleşimlerinin ötesinde, etkili bir şekilde artırabiliriz.”